DOĞAL SİT ALANLARINDA HES KATLİAMI!
12 Ağustos 2014 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından “Doğal Sit Alanlarında Planlanan Hidroelektrik Santralleri (HES) Projelerinin Gerçekleştirilmesine Yönelik 69 Sayılı İlke Kararı” yayımlanmıştır. Kararın; doğal sit alanlarında yapılacak HES Projelerine ilişkin Bölge Komisyonlarına gelen başvuruların değerlendirmesinde bilimsel temele dayalı karar alma bütünlüğünü sağlamak amacıyla düzenlendiği iddia edilmektedir. Ancak düzenleme, dereceleri yeniden belirlenme aşamasında olan sit alanlarına yeni HES’lerin yapımının önünü açmakta ve sadece doğal sit alanlarında değil koruma alanlarında da HES projelerinin inşa edilmesine olanak sağlamaktadır.
İlke Kararı; Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Raporu sonucunda özgün ekosistem yapısına sahip olmayan ve endemik türlerin üreme ve beslenme ve göç yollarını içermeyen alanlarda HES projelerinin yapımını mümkün kılmakta ve mevcut doğal sit alanlarında bu özelliklerin olmaması halinde birinci derece doğal sit alanlarında bile HES yapılabilmesinin önünü açmaktadır.
Doğal sit alanlarının korunmasının sadece o bölgede yaşayan veya o bölgeye özgü olan canlıların varlığına bağlı kılınması ve Hidroelektrik Santrallerin yapımına izin verilmesi; ormanlarımız, kıyılarımız, milli parklarımız, meralarımız, yaylalarımız ve kışlaklarımızı yapılaşmaya açarak rant alanı haline getiren AKP İktidarı politikalarının devamıdır. Bu politikalar nedeniyle doğal kaynaklarımız yok olmakta, yer altı ve yerüstü su kaynakları kirletilmekte, kentsel, kırsal çevre sorunları hızla artmaktadır.
İktidar, ekonomik istikrar söylemleri ve politikalarıyla birbiri ardına planladığı ve yürürlüğe soktuğu bu projelerle ilgili meslek odaları ve hatta kamu kurumları tarafından düzenlenen raporları göz ardı etmektedir. Doğal ve kültürel çevrenin korunmasında ilgili sivil toplum örgütleri, bilim insanları ve yerel halk devre dışı bırakılmaktadır.
Hidroelektrik Santrallerin sit alanlarında yapımına izin verilmesi; tarım alanlarının yapılaşmaya açılması, verimli arazilerinin yetersiz tarım politikaları nedeniyle toprak ve üretim kaybına uğraması, madencilik faaliyetleri, afet riski gerekçe gösterilerek rezerv alan ilan edilen yeşil alanlar, milli parklarda yapılaşma, 2B kapsamına alınan ormanlık araziler gibi çevre sorunlarının içerisinde kapsamlı bir yağma sürecinin başlangıcı olacaktır. Bu projeler nedeniyle oluşacak tahribat geri dönülemez boyutlara ulaşmadan önce, projeler hakkında raporlar hazırlanarak kamuoyu ile paylaşılmalı, ilgili idarelerce incelenerek gerekli önlemler alınmalı ve doğal ve kültürel değerlere zarar verecek her türlü yapı inşaatı durdurulmalıdır.
Mimarlar Odasi olarak; sağlıklı yaşam çevrelerinin oluşturulması için, kentsel, kırsal tüm doğal ve kültürel kaynakların sömürülmesi karşısında, öncelikle doğal kaynaklarımızın ve çevremizin korunması amacıyla verdiğimiz mücadeleye devam etmekte kararlı olduğumuzu bir kez daha vurguluyoruz.
TMMOB Mimarlar Odası