Home Haberler Röportajlar FıratPen, Profil Pazarlama Müdürü Mehtap Uluceviz İle Röportaj…

“Ülkemizin ve milletimizin menfaatleri de bizim bilançomuzda önemli yer tutar.”

Sayın Uluceviz, bir süredir sektörle ilgili söyleşilerinizi okuyoruz. Bu söyleşileri nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Aslında bu tür söyleşiler sektörümüzü, sektörel aktörlerin yapısını, konumunu ve ideallerini tanımak için güzel bir fırsat. Sektörümüzün şeffaflaşarak ilerlemesi için de olumlu bir adım. Ne var ki bu fırsatı doğru iletişime dönüştürmek yerine propaganda söylemleriyle üstü örtülü suçlamalar yapılıyor. Gerçek, hepimizin dostudur. Gerçeği sözlerle örtemezsiniz.

Kastettiğiniz gerçeği biraz açar mısınız?FIRATPEN 1663

Biz Fırat olarak rakiplerimizle yarışmayı önemsiyoruz. Rakiplerimize saygı duyuyoruz. Rakiplerimiz olmazsa, konumlandırmamızın kıyaslanması zorlaşır, sektörün ihtiyaç duyduğu gerçek yarışma koşulları, kurumlar ve ürünler arasındaki mukayese yolu tıkanır. Bu sebeple, rekabetçi bir piyasa olabilmesi için rakiplere ihtiyaç duyarsınız. Ancak… Rakipleriniz var oluşlarını ve sektörel ilişkilerini, gerçekleri yansıtmayacak şekilde masa başında üretmeye başlarlarsa gerçekleri çarpıtmış olursunuz. Bunun da sektörün gelişmesine hiçbir faydası olmaz! Şu tespit çok somut ve kimse aksini ispat edemez. Fırat olarak genelde plastik sektörünün, özelde ise PVC pencere sektörünün açık ara lideriyiz. Üretim yeteneğimize, kapasitemize, teknolojimize, güçlü bayi ağımıza, iç piyasa ve ihracat rakamlarımıza yaklaşabilecek rakibimiz yok.  Türk Sanayisinin en büyük 50 şirketinden biriyiz, ciddi katma değer üretiyoruz ve sektörün vergi rekortmeniyiz. Bu durum,  yani “liderlik” ve bizi lider yapan değerlerin tümü kurumsal felsefemizle ilgili. Biz, bu ülkenin yü z akıyız ve bu durum bize sürekliliği olan bir sorumluluk yüklüyor. Lider oluşu ve önde koşmayı ulusal hedef olmaktan çıkaralı çok oldu.  Dünyanın 5 büyük plastik üreticisinden biriyiz. 5.500’ün üzerinde ürünümüz var. 4 kıtaya ve 70’den fazla ülkeye ihracat yapıyoruz. Evlerden sanayiye, altyapıdan tarımsal sulama sistemlerine kadar ihtiyaç duyulan her alanda varız! Fırat, uluslararası arenada dünyanın en büyük üreticilerinden.

Biri size bunun kanıtlarını sorsa?

M. ULUCEVİZ: Çok kanıt, çok iş var yaptığımız. Biliyorsunuz, bundan önce Altyapı Pazarlama Müdürlüğü yaptım ve ekip arkadaşlarımızla pek çok uluslararası projede çalıştık… Şu anda Türkiye’den, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne, gürül gürül akan suları bizim ürettiğimiz borular taşıyor. Projenin en önemli aşaması, denizaltından suyu taşıyacak Polietilen borulardı. Her biri yekpare 500 metre uzunluğunda, toplamda 80.000 metrelik 160 adet HDPE boruyu bir yıl gibi kısa sürede üretecek dünyada Fırat’tan başka bir firma çıkmadı. Bu alanda dünyanın en önemli üreticilerinden Norveçli firma, yılda sadece 15 km boru üretebilmeyi teklif edebildi. Fırat, bu boruları 1 yılda üretemeseydi, Kuzey Kıbrıs 5 sene daha susuzluktan kavrulacak ve K.K.T.C. Cumhurbaşkanı Sn. Mustafa Akıncı’nın dediği gibi, ağızlarını deniz suyuyla fırçalamaya devam edeceklerdi. Bu projeyi, mühendislik ve plastik üretimindeki tecrübemizle, 50 milyon $ daha uygun maliyetle başardık ve ülkemizin öz kaynağının yurt dışına çıkmasını engelledik. Bu projeyi bir ihale olarak değil, milletimize karşı bir borç ve sorumluluk olarak gördük. 500 m uzunluğundaki her borunun, 180 araba ağırlığında ve ya 5 futbol sahası uzunluğunda olduğunu düşünün. Ya da, 80.000 metrelik bu projenin, 43 tane 3. Boğaz Köprüsü uzunluğunda olduğunu hayal edin. Burada üzerinde yeterince kafa yorulmayan bir durum var. Bizim kar-zarar anlayışımızın başka kriterleri var. Ülkemizin ve milletimizin menfaatleri de bizim bilançomuzda önemli yer tutar. KKTC’ye Türkiye’den su taşıma projesinde ciddi risk aldık. Mersin-Taşucu’na, A’dan Z’ye, fabrika kurduk ve bir yıl gibi kısa sürede, 80.000 metrelik 160 adet HDPE boruyu ürettik. Gecikme yok, mazeret yok, ek kaynak talebi yok, yabancı ortak yok… Sormazlar mı lider kim diye? Sadece, ürettiği ile değil, tavrıyla, duruşuyla, inancıyla da liderdir Fırat.

Fırat’ın milli bir duruşu olduğunu söylüyorsunuz. Küresel bir dünyada bunun ne önemi var?

M. ULUCEVİZ: Tam da bunun için önemli milli duruşumuz. Biz, küreselleşmeyi ve küresel pazar ilişkilerini “teslimiyet” olarak algılayan, gayri milli kaynaklara yaslanarak yaşayan ve ticaret yapan anlayışı reddediyoruz. Tam tersine küresel dünyayı bir fırsat olarak yorumluyoruz. Dünyanın bilgisiyle ve teknolojisiyle buluşmak, bu bilgiden faydalanmak ve kendimize ait yeni bir dünya kurmak olarak da görüyoruz bu fırsatı. Milli olmak, aynı zamanda bu ülkenin kaynaklarını, alın terini ve maddi kazanımlarını bu topraklarda tutmak, yeni yatırımlara ve istihdamlara dönüştürmek demektir. Türkiye’den kazandığı parayı dövize çevirip, kendi ülkelerine transfer eden yerli görünümlü üreticilerin, bu milletin dişinden tırnağından arttırarak kazandıklarıyla, Maldivler’de deniz, Alpler’de kayak keyfi yapanların, bu duyguyu anlayabilmesini açıkçası beklemiyoruz. Kaldı ki, rakiplerimizin son söylemlerine bakarsak “yerliliğin” epey revaçta olduğunu gözlemliyoruz. Rakiplerimizin “ama biz de yerliyiz” telaşını anlayabiliyoruz ama bir karar vermeleri gerekiyor. Yerli misiniz, ithal misiniz? Bakın biz çok netiz. Bu toprakların dünya standartlarında üretim yapan % 100 yerli firmasıyız. Siz de, durumunuzu netleştirin. Bizim bayilerimiz ve müşterilerimiz dünya standartlarında yerli üretim yapmamızı, kazandığımızla bu ülkeye yatırım yapmamızı sorguluyor ve tercihlerinde bu duruşumuz etkili oluyor. Sorgulamalılar da… Çünkü, biz yarın da burada olacağız. Evladına, torununa biz iş vereceğiz. Biz, bu topraklara yatırım yapacağız. Bizim kalitemizi tercih ederek ya da diğerlerinin “çok kaliteliyim kisvesi altındaki marka kazıklarını” tercih etmeyerek, aslında kendi geleceğine yatırım yaptığının bilincinde müşterilerimiz. Bu bilinç oluşmaya başladı, daha da güçlenecek.

Biraz daha detaylandırabilir misiniz?

Tabi ki… Sektöre saldıkları gerçek dışı masa başı hayali kurgulardan birisi de “geri dönüşüm”, ya da “hurdacılık” mevzusu. Eski pencere toplama işini kendileri yaparsa, bunun adı “hurdacılık” değil “geri dönüşüm” olmakta. Sektörümüzün kıymetli bayileri bunu bilmiyor mu? Girin internet sitelerine, Avrupa’da en çok hurda pencere toplayıp bunları öğüterek PVC profile dönüştüren firmalar hangileri? Üstelik bununla da gurur duyuyorlar. Ama Türkiye’deki taşeronları kampanyalarıyla topladıkları hurda pencereler için “biz bayilerimizden bu pencereleri toplamadık. Bayilerimiz daha önce ne yapıyorsa onu yaptı” diyerek durumu kurtarmaya çalışan açıklamalarda bulunuyorlar. Bu ülkenin girişimcileri yani sizin bayileriniz çöp toplama merkezi mi? Topladığınız hurdayı ne yapıyorsunuz? Üstelik,bu bayilerin tasarrufunda olan bir şey değil ki? Tv’lerde anlı-şanlı kampanyalar yapılmadı mı bu hurdaları alıyorum diye…

Açık sorarsam bununla birilerini mi işaret ediyorsunuz?

M. ULUCEVİZ: Önemsenecek birileri yok. Ama bilinçli olarak gerçek dışı söylem üretenler ve gerçekleri gizleyenler var. Bu topraklardasın, adını da koruyarak çalışıyorsun. Yerli bir-iki firmayı da satın almışsın ama milli de yerli de değilsin. Bu milletin, müşterilerin ve bayilerin aklını karıştırmaya hakkın yok! Yerli olma iddiasında bulunanlar, şu sorulara cevap vermek zorunda. Yabancı menşeli bir firma olarak, Türkiye’de elde ettiğin kârı dövize çevirip yurt dışına transfer ediyor musun? Ediyorsun! Böylece Türkiye’nin cari açık sorununa negatif katkı yapıyor musun? Yapıyorsun. Yatırıma, Arge’ye, inovasyona, yeni teknolojiye istihdam için yeni kaynak oluşturuyor musun? Hayır. O zaman milliymiş-yerliymiş gibi görünemezsin, o elbiseyi giyemezsin. Giymeye kalkarsan, doğuştan milli kurumlar senin söylemlerini çürütür, o takım elbisenin gerçek sahibi olarak sektöre bunu açıklar.  Bir diğer gerçek dışı söylemleri de “en güçlü olmak”.  Güçleri ne adına var ve güçlü olarak neleri başardılar bilmiyorum. Bulduğunuz, keşfettiğiniz, geliştirdiğiniz bir şey var mı? Gerçekten değer üreten bir kurum olsalar ya da taşeron olmasalar en çok satan olurlardı. Ama, PVC pencere sektörünün en çok tercih edileni yani lideri Fıratpen ve bu fark giderek artmakta.

Peki neden Fıratpen en çok tercih edilen marka diye sorsam?

M. ULUCEVİZ: Çok açık ve çok yalın. Her şeyden önce “fayda üreten başarı odaklı” bir kurumuz. Bu son derece ciddiye aldığımız varlık nedenimiz. Ve buna bağlı olarak “kaliteli üretmek ve ürünlerimize her ailenin ulaşabilir olması” bizim kurumsal felsefemiz. Bir diğer önemli nokta da şu; sektörde yenilik, öncülük ve yaygınlık anlamında ne gerçekleşmişse, Fırat liderlik etmiştir. Bu sektörün temel değerlerini oluşturmak, sektörel pastayı büyütmek için, bir tek Fırat çalışıyor. Üstelik, tüm bunları kimseyi “kazıklamadan” yapıyoruz. İsterseniz, bu söylediklerime denk gelen gerçekleri paylaşayım. Biz olmadan, bu sektörün tarihinin yazılamayacağını göreceksiniz.

  • 80’lerin sonu ve 90’ların ilk yarısında, PVC pencere sahibi olmak, pahalı bir yatırımdı. Fıratpen pazara girdikten sonra, yapay darlık kırıldı ve PVC pencerenin geniş kitlelere ulaşması mümkün oldu.
  • O yıllarda, bir evdeki toplam “çift açılım sistemi” neredeyse araba fiyatına satılıyordu. Çift açılımı kim tanıttı? Herkesin kullanabileceği fiyatlara kim çekti?
  • Sektörümüz yıllarca 40’lık ve 50’lik PVC profillere mahkûm oldu. Standartları 60’lık ve 70’lik serilerle biz yükselttik, müşterilerimize hak ettikleri değeri verdik ve her kesime ulaşabilecek fiyat politikası belirledik.
  • Üst gelir gruplarına çok odacıklı sistemler sunulurken, orta ve alt gelir grupları odacığı az, yalıtımı düşük profillere mahkûm edilmişti. Bu anlayışı da, kökünden yıkarak herkese yalıtımı yüksek, çok odacıklı profil dönemini başlattık.
  • Aynı yapay kıtlık “lamine pencereler” için de geçerli değil miydi? Yıllarca pahalı olduğu için, bu millet lamine sistemlere ulaşamadı. ”Ahşap desenli Fıratpen, neredeyse beyaz fiyatına” dedik. Ve şimdi 21 ayrı renkte lamine sunuyoruz. Ve sektöre istenen her rengi en kısa sürede teslim eden firmayız.
  • Son olarak, bugün birçok firmanın -biz dâhil- 75’lik, 80’lik gibi profilleri var. Ama standart hala 70’lik. Şimdi bu standardı Selenit’le 75’liğe yükseltiyoruz ve bunu 70’lik fiyatına yapıyoruz. Sektörümüzün tüm temsilcileri, bu karşılaştırmaları yapabilir.

“Ürünün demokratikleştirilmesi” derken kast tetiğimiz sektörün kalite standartlarını yükseltmek ve bu ürünlere herkesin ulaşabilmesini sağlamaktı. Bu olgular da bizi ticari bir işletme kadar, sosyal sorumluluğu olan bir kurum haline de getiriyor. Bu tavrın, bu üretim felsefemizin müşteriler tarafından, bayilerimiz tarafından çok iyi algılandığını görüyoruz. Bu nedenle ,sektörün en çok tercih edileni ve açık ara lideriyiz.

Teşekkür ederiz Sayın Dr. Mehtap Uluceviz.

 

 

 

IMG_9147

Translate »